EĞİTİM-SANAT

MÜZİK DEYiNCE… UTKU ÜNAL MÜZİK AKADEMİ

Yazar  | 

“BAŞARILI İŞLERE İMZA ATMAK İSTİYORSANIZ HAYALLERİNİZ BÜYÜK AMA SİZİ O HAYALLERE ULAŞTIRACAK ADIMLARIN KÜÇÜK VE TEMKİNLİ OLMASINA DİKKAT ETMELİSİNİZ. BU ELBETTE UZUN SOLUKLU VE SABIR GEREKTİREN BİR
SÜREÇTİR AMA ZİRVEYE ULAŞTIĞINIZDA SONUÇ GÖZ KAMAŞTIRICI OLACAKTIR.”

UUMA’nın tarihinden kısaca bahseder misiniz?
Özetle UUMA’nın kısa tarihinden bahsetmek istiyorum. UUMA 2014 yılında Utku Ünal Müzik Atölyesi ismiyle kuruldu, hem çocukların hem de yetişkinlerin eğitim alabilecekleri, bir yandan müzik teorilerini ve notasyonu öğrenirken öte yandan yeni müzik  türleri ile de tanışabildikleri bir ortam olarak yapılandırıldı. Atölye, 2018 yılında Utku Ünal Müzik Akademi’ye evrilerek UUMA adı ile Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir kurum olarak hizmet
vermeye başladı.

Göktürk’te bulunan UUMA, London College of Music sınav merkezi olarak da hizmet vermekte, birçok öğrenciyi yurt içi ve yurt dışında yapılan müzik okulları sınavlarına hazırlamaktadır. Hali hazırda aralarında İ.Ü. Devlet Konservatuarı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Berklee College of Music, New York School of Jazz, Royal Academy of Music gibi okulların da bulunduğu kurumlarda başarı ile eğitimine devam eden öğrencileri bulunmaktadır. Öğrencilerim, orkestramız- artık orkestralarımız demem gerekiyor çünkü yakın zamanda ikincisini
de kurduk hem lise hem de ortaokul orkestramız var- çok sevdiğimiz bir mottoyu kendimize şiar edindik, “imkânsız diye bir şey yoktur sadece zaman alır”. İmkansızı mümkün kılmak, çok zoru lügatinden kaldırmak, müziğin yaşamında kapladığı alanı genişletmek isteyen herkesi UUMA’ya davet ediyorum.

UUMA’deki eğitmen kadronuzdan bahseder misiniz?
Elbette eğitmenlik vasıfları çok önemli, alan mezunu olmaları, enstrüman hakimiyetleri, pedagojik yaklaşımları olmazsa olmaz, ben hocalarımda iki şey daha arıyorum; bunların ilki sahne deneyimleri olması çünkü ancak sahne deneyimi olan bir eğitmen sahnede neleri nasıl yapacağını öğretebilir ikincisi ise, ortak müfredatı takip ederken her öğrenciye uygun yaklaşım sergileyebilecek deneyim ve esnekliğe sahip olmaları. Ne demek istiyorum? Her çocuk kendine özgü bir öğrenme deseni izler. Kurduğu ilişkiler, ders materyaline ve konusuna yaklaşım bu desenle doğru orantılıdır. Hocalarımın bu deseni görebilmesini ve öğrenciye uyum sağlamasını beklerim. Bunu sağlamak için ilk adım olarak deneme dersleri gerçekleştiriyorum. Bu derslerin süresi minimum yarım saat oluyor ve öğrencinin hem eğitmenle hem de enstrümanla uyumunu gözlemliyoruz. Nadiren de olsa hoca değiştirdiğimiz olduğu gibi zaman zaman enstrüman da değiştirebiliyoruz. Gitar çalmak istiyorum diye gelenin bateriye, piyano çalacağım diyenin çelloya geçtiğini de gözlemledik.Daha öncede belirttiğim gibi öğrencinin müziği, enstrümanı sevmesini sağlayacak zemini oluşturmak için elimizden geleni yapıyoruz.

Siz nasıl bir eğitmensiniz?
Eğitmenlik gerçekten hakkıyla yapıldığında çok zor bir meslek, yaşam boyu öğrenme gerçekleştirmeniz gerekiyor, teknolojinin de etkisiyle bilgiye erişim çok kolay ama bu durum da maalesef ortamı yanlış ve eksik bilgilendirmeye açık hale getiriyor. Robert  Koleji’nde, Hisar Okulları’nda, ENKA’da, Ulus Musevi Okulu’nda çalışmış, birçok prestijli okula ders ve seminere gitmiş biri olarak şunu söylemeliyim ki karşılaştığımız engellerden bir diğeri de öğrencilerin kolaya kaçmaya yeltenmeleri durumunda internetin bu olanağı onlara sunması. Kimi zaman veliler -ki bu velilerin sayısı her geçen gün azalıyor ve onlar da bilinçleniyor- bize gelip bir parça çalması ne kadar sürer diyor. Bu yaklaşımdan hareket eden bazı kurumlar veliye işlerini yaptıklarının ispatı olarak ezberletilmiş parçalar sunuyor.
Kolaya alışan öğrenci zamanla bunu alışkanlık haline getiriyor ve nota okumaya direnmeye başlıyor. Bu eğitim sürecini ciddi anlamda sekteye uğratıyor.

Her çocuğun müziğe yeteneği var mıdır? Eğitmen kimliğinizle yanıtlar mısınız?
Başarılı işlere imza atmak istiyorsanız hayalleriniz büyük ama sizi o hayallere ulaştıracak adımların küçük ve
temkinli olmasına dikkat etmelisiniz. Bu elbette uzun soluklu ve sabır gerektiren bir süreçtir ama zirveye
ulaştığınızda sonuç göz kamaştırıcı olacaktır. Ben tüm yaşamımı bu sözden hareketle şekillendirmeye çalıştım.

Az çalışıp çok başarılı olmak maalesef mümkün değil, mümkün olduğunun düşünüldüğü zamanlarda bile etkisinin
çok uzun süreli olmadığı yadsınamaz bir gerçek. Elimizde sihirli bir değneğin olmadığını kabul etmemiz gerek, bunu
anladığımız anda gerçek sihri neyin yaratacağının farkına varabiliriz; çalışmak ve sevmek…

” Eğitmenlik gerçekten hakkıyla yapıldığında çok zor bir meslek, yaşam boyu öğrenme gerçekleştirmeniz gerekiyor, teknolojinin de etkisiyle bilgiye erişim çok kolay ama bu durum da maalesef ortamı yanlış ve eksik bilgilendirmeye açık hale getiriyor. Robert Koleji’nde, Hisar Okulları’nda, ENKA’da, Ulus Musevi Okulu’nda çalışmış, birçok prestijli okula ders ve seminere gitmiş biri olarak şunu söylemeliyim ki karşılaştığımız engellerden bir diğeri de öğrencilerin kolaya kaçmaya yeltenmeleri durumunda internetin bu olanağı onlara sunması.”

 

Neredeyse otuz yıldır profesyonel müzisyen ve yirmi yılı aşkın süredir eğitmenim. Bu süre içinde en çok duyduğum
cümleler hep yetenek üzerine kurulanlar, benim çocuğum çok yetenekli ya da benim çocuğumun buna hiç yeteneği
yok. Bu iki cümlenin de eksik olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Çocuklar elbette genetik yatkınlık, daha
sık maruz kalma, gibi nedenlerden dolayı belirli konulara daha meraklı olup daha hızlı yol alabilirler ama gerçekten
başarılı olmak için çalışmak ve daha çok çalışmak gerek. Bir de sevgi dedik, Konfüçyus, “Sevdiğin işi yaparsan
ömür boyu çalışmış olmazsın” demiş. Bu biraz abartılı bir bakış açısı olarak görülebilir ama gerçeklik payı olduğu da
tartışılamaz. Ne kendinizi ne de çocuğunuzu sevmediği bir şeyi yaptırmaya zorlamayın, neden sevmediğini anlamaya
çalışın. Eğitmenlik kariyerimde karşıma çıkan en büyük engellerin çalışma disiplini eksikliği ve çalışılan konu ya da
enstrümana karşı gösterilen direnç olduğunu söylemem gerek. Utku Ünal Müzik Akademi’yi yapılandırırken en büyük çabayı bu engelleri bertaraf etmek için çözüm yolları bulmak adına harcadım.

Sizin müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
Benim yolculuğum, yolculuktaki kazanımlarım ve farkındalıklarım UUMA’nın temel taşları, harcına kattığım
özel reçetemi oluşturanların başında gelir. Mesela müziğebakış açım; müzik hiçbir zaman bir seçim olmadı benim için, temel ihtiyaçlar hiyerarşisinde beslenme, barınma gibi faaliyetlerle birlikte yer aldı hep, elbette bir albüm dinlemek için kendimi saatlerce odaya kapattığım, enstrümanın neresine vurmuş, hangi notalara ne sıra ile basmış diye deşifre etmeye çalışırken, durdur, başa sar larla konfetiye dönüştürdüğüm sayısız kasetim oldu benim de.
Profesyonel hayatımdan bahsetmiyorum, müziğin çok küçük yaşlarda yaşamıma nasıl nüfus ettiğini anlatmaya çalışıyorum. Yeteneğim var mı yok mu diye sorgulamadım hiç çünkü kaçınılmaz bir maruz kalma söz konusuydu. Babam Refik Ünal, Cumhuriyet döneminde müziğin gelişimi alanında çalışan en önemli isimlerinin başında gelen Eduard Zuckmayer’den ders alma şansına sahip olmuş, köy enstitülü bir kemanistti. Her ne kadar eğitim hayatım beni, meslek sahibi olma konusunda olmasa da üniversite kültürünü alma hususunda yaşamıma büyük katkılarda bulunan ODTÜ’ye yönlerdiyse de müziğe olan tutkum hiç azalmadı hatta başka bir şeye dönüştü. Üniversite eğitimimin henüz başlarında profesyonel olma yolunda adım attım ve çok kısa süre içinde Bulutsuzluk Özlemi’nin üyesi olarak Ankara ile yollarımı ayırdım.

Türkiye’deki akademik eğitiminiz başka bir yönde oldu değil mi?Mühendislik okudunuz…
Müzisyen olmayan birçok arkadaşım benim mühendis olduğumu duyunca şaşırıyor. Müzisyenlik ile mühendisliğin,
bir kişiyi tanımlarken aynı cümlede geçmesi ilginç geliyor.

Hazır burada içimi dökme fırsatı bulmuşken bu konuda da kısa bir açıklama yapayım. Nedense birçok insanın zihninde müzikle ilgilenenler yaratıcı ve hassas olarak kodlanmakla birlikte sanatın diğer yanlarına yatkın ve pozitif bilimlere uzak olarak konumlandırılmakta. Müzikle ve sanatın diğer dallarıyla ilgilenenlerin, ilgilenemeyenlere oranla bakmak ile görmek, duymak ile işitmek arasındaki farklara karşı hassasiyetlerinin daha yüksek olduğu yadsınamaz bir gerçek, bunu tartışmayacağım, şunu da eklemek isterim ki pozitif bilimlerin yoksunluğunda sanat sadece boş bir kılıftır. Anatomi bilmeyen bir heykeltıraş, perspektif bilmeyen bir ressam, nota bilmeyen bir müzisyenin eserleri hep eksik kalır. Bu çerçeveden bakıldığında mühendislik eğitimi bir müzisyene tamamen matematik temelli yapılandırılmış notaların dilini konuşmaya çalışırken ancak rehberlik eder, asla engel teşkil etmez. ODTÜ’de okumamın kültürel kazanımları, hayatıma kıymetli dostlar sokmama vesile olmasını sağladığını belirtmiştim ama şunu da söylemem gerekli, notaların dilini akıcı konuşabilmek için hala eksiklerim vardı.
Gündelik yaşam pratiklerini gerçekleştirebilmek için gerekli dilsel becerileri geliştirmiştim ama ben bu dilde daha kapsamlı okumalar yapmak hatta yazmaya cüret etmeyi hedeflemiştim, önümde çetin bir yol vardı.

Gelelim Berklee serüveninize…
Önce Can Kozlu ile çalışmaya başladım. Doksanlı yılların başında henüz hâkim olamadığım türleri yavaş yavaş
öğrenmeye başladım. O dönemlerde Rock’n Roll konusunda kendimi daha yetkin hissediyordum ama latin ve caz türlerinde  eksiklerim olduğunun da bilincindeydim. Amerika’ya konser için gittiğimde ise oradaki müzisyenler, müzik eğitmenleri ile tanışma fırsatım oldu böylece Amerika, Berklee serüvenlerim başladı. Serüvenlerim diyorum çünkü arada kesintiye uğradı.
Yazları özel ders alıyor ve belirli türlerde yapılan kurslara katılıyordum. Hocalarımdan biri bana, yazın üç aylığına
Polonya’ya gel, biraz da Avrupalılarla çalış dediğinde bu fırsatı da elbette kaçırmadım ama kendime yaptığım en büyük yatırımlardan birinin o dönemlerde Bilgi Üniversitesi’nde Müzik Performans alanında aldığım yüksek lisans eğitimi olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

Kariyer sürecinizde kimlerle çalıştınız?
Müzisyenlik kariyerimde Bulutsuzluk Özlemi, Moğollar, Barış Manço, Sertab Erener gibi isimlerle çalıştım, Nilüfer ile hali hazırda çalışmaya devam ediyorum. Yetmişten fazla albümde müzisyen olarak bulundum, bunların arasında sadece yurt dışında yayınlananlar da var. Bunlardan en bilineni Dream Theatre’ın eski piyanisti Kevin Moore’un Graveyard Mountain Home isimli albümü.
Yurt dışında birçok müzisyenle çalışma fırsatım oldu, bunun beni çok zenginleştirdiğini söylemem gerek, farklı
kültürlerden insanlarla bir takım olmak çok heyecan verici. Düşünsenize aynı dili konuşmadığınız insanlarla aynı
parçayı çalabiliyorsunuz, Japonca ya da İspanyolca bilmiyor olabilirsiniz hatta bu dillerde günaydın bile diyemiyor
olabilirsiniz ama iki saat aynı sahnede aynı parçalara hayat vererek muhteşem bir paylaşım gerçekleştiriyorsunuz

SON OLARAK, UUMA İÇİN GELECEK HEDEFLERİNİZ, HAYALLERİNİZ NELER?

UUMA için en büyük hayalim bu aslında ve gerçekleştirme yolunda beni çok mutlu ve tatmin eden adımlar attım, sadece öğrencilerden oluşan bir orkestra kurdum.
Orkestra üyeleri birbirlerini o kadar iyi tanıdı ki parça girişleri çıkışlarını hatasız yapıyor, birbirlerinin kusurlarını fark edip kapatmaya çalışıyor ve düşünün bu ekibin en büyük üyesi 15 yaşında ki o da benim kızım. Bir sonraki adım ise audition a girerek seçilen tek başına enstrüman çalan yaşıtlarına eşlik etmelerini sağlamak. Bu faaliyeti gerçekleştirmek için de adımlar attım, ardından yurt içi ve yurt dışı yarışmalar gelecek.

Her öğrencimin gerekli zamanı ve emeği verdiği takdirde bahsettiğim çalışmaları gerçekleştireceğine olan inancım tam. Bakın hala yetenek demedim. Elbette yeteneğin varlığını tamamen reddetmiyorum ama çalışmakla taçlanmazsa sizi bir yere taşıyamayacağını anlatmaya çalışıyorum. İkisi de uzun yıllar aynı emeği ve zamanı harcayan gençlerden biri ülke çapında olur diğeri ise dünya çapında işte yeteneğin kendini gösterdiği yer orasıdır zaten. Yabancılarla çalışmak beni zenginleştirdi demiştim ya uluslararası platformda tanınanlarla çalışmak ise dönüştürdü. Ne kadar bunun aksini iddia etsek ya da önemli olmadığını söylesek de biz müzisyenler sahne ışıklarını severiz ama sahnede birlikte olduklarımız o ışıklardan daha çok parlıyorsa eğer bulunduğumuz konumu muhafaza etmek için kendimizi sürekli geliştirmek, yaratıcılığımızı kamçılamak, disiplinimizden ödün vermemek gerektiğini de bir kez daha hatırlarız. Grammy ödüllü Amerikalı Soul şarkıcısı Billy Paul ile çalışma fırsatı bulduğumda ya da pan flüt ustası Gheorghe Zamfir ile turneye çıkma şansına sahip olduğumda bu duyguyu ben de yaşamıştım.

Hayallerimin en büyüğü hayatına müzikle dokunduğum çocuklarımdan en azından birinin ışığının git gide parlayarak göz kamaştırdığına şahit olmak. Sözlerimin başında da demiştim ya emin ve temkinli adımlarla hayallerimi gerçekleştirme yolunda yürüyorum. Şimdiden Amerika ve Avrupa’nın en prestijli müzik okullarında okuyan  öğrencilerim var. Halen öğrencilerim diyorum çünkü yazları, tatillerde görüşmeye, çalışmaya ve keyifle sohbet etmeye devam ediyoruz.

www.uuma.com.tr
+90 530 242 98 89 / info@uuma.com.tr
Göktürk Merkez Mahallesi İstanbul Cd. Gökofis İş Merkezi No:20/1 2. Kat, 3407

 

Bir önceki yazımız olan ULUSLARARASI KODLAMA OKULU LOGİSCOOL ŞİMDİ GÖKTÜRK’TE! başlıklı makalemizde kodlama, KODLAMA OKULU ve Logiscool hakkında bilgiler verilmektedir.