RÖPORTAJ

Levent Üzümcü: “ŞEHİR TİYATROLARI’NIN BİR ÇİVİSİ OLMAKTAN HER ZAMAN GURUR DUYDUM.”

Yazar  | 

levent üzümcü HAYAT KOLAY DEĞİL! BİR ERKEĞİN HAYATI ŞUNA BENZER; AKINTIYA KARŞI YÜZERSİN BİR BALIK GİBİSİNDİR AMA BAZEN AKINTIYA KARŞI DEMEK SADECE OLDUĞUN YERDE OLABİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERMEK DEMEKTİR.” DİYOR LEVENT ÜZÜMCÜ… “BUNUN BİLE NE KADAR BÜYÜK ÇABA İSTEDİĞİNİ FARK ETTİĞİN ANDA YA YÜZMEYİ BIRAKIRSIN VE AKINTI SENİ SÜRÜKLER YA DA NE OLURSA OLSUN AKINTIYA KARŞI YÜZMEYE DEVAM EDERSİN. BEN O AKINTIYA KARŞI YÜZMEYE ÇALIŞAN BALIĞIM İŞTE….” LEVENT ÜZÜMCÜ, YALNIZCA SON OYUNU “İSTİBDAT KUMPANYASI”NI İZLEYENLERİN BİLE HAK VERECEĞİ ÜZERE ÇOK İYİ BİR OYUNCU VE AYNI ZAMANDA YORUMLARIYLA ÇOK KONUŞULAN BİR FİKİR ADAMI… ÜZÜMCÜ İLE HİSAR OKULLARI KÜLTÜR MERKEZİ’NDEKİ OYUNU ÖNCESİ SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK

Röportaj: Renin Esmer

“Avrupa Yakası”nda Cem karakterini oynadığınız dönemde daha çok hayata tutunmaya çalışan bir oyuncu olarak gözlemliyorduk sizi. O dönemde de var mıydı sosyal olaylara duyarlılığınız?

Cem karakterini oynadığım dönemde yapmış olduğum röportajlarıma bakarsanız o zaman da öne sürdüğüm siyasi fikirlerim ve politik duyarlılığımla çok fazla beğeni topladığımı söyleyebilirim. Mesela bugün Çin’deki özerk bölge olan Doğu Türkistan’daki olaylarla ilgili görüşlerimi belirttiğim dönemde de “Avrupa Yakası”nda oynuyordum. Sadece açıklamalarım ulusal basında çok fazla yer bulmuyordu. Ben nasıl yaşıyorsam ve neye inanıyorsam o yolda ilerledim, hiçbir etken virajlardan dönmemi, kıvrılmamı sağlamadı. Hep kendimi geliştirerek neydiysem o olmaya devam ettim. Takdir edersiniz ki “Avrupa Yakası” dizisi oynandığında ne coğrafyamızın ne de ülkemizin bu derece köklenmiş problemleri yoktu. Ama şimdi durum öyle değil. Ben de iki evladıma da daha güzel bir gelecek bırakabilmek için konuşuyorum. Tüm çırpınışlarım bu yüzden…

Türkiye siz gençliğinizi yaşarken daha güzel bir ülke miydi?

Hayır, Türkiye’nin her zaman çok eksikleri oldu. Güzel ülkem bir türlü problemlerini halletmemek, sürekli halının altına süpürmekle ünlü. Ne yazık ki halının altına gizlediğinizde o kirden, o tozdan hiçbir şey kaybetmiyorsunuz, sadece görmüyorsunuz. Her dönemde bunlarla uğraşıyoruz. Problem çözmeyi bilmiyoruz sadece erteliyoruz. Kimsenin yasını bile tutamaya vaktimiz yok artık. Birinin yasını tutarken başka bir olay patlak veriyor. Bu çok acı. Bu acıdan boğuluyorum ben. Burası tıpkı hepimizin olduğu kadar benim de ülkem. Bunları söylemek de en doğal hakkım. Her zaman söyledim, her zaman da söylemeye devam edeceğim. “Avrupa Yakası”nda da söylüyordum, “Abim” filmini ya da “Harem”i çekerken de söylüyordum.

“ŞANSLI BİR AKTÖRÜM.”

Şehir Tiyatroları’ndan ihraç edildiğinizde hakkınızı arama yoluna gittiniz. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Şehir Tiyatroları’nda bugün İstanbul’daki bir otobüs şoföründen çok daha az maaş alarak çalışıyordum, diğer arkadaşlarımın olduğu gibi. Şehir Tiyatroları’nda yüksek maaşlar yok, başta onu belirteyim. Şanslı bir aktörüm. Her yetenekli aktör şanslı olmayabilir. Her şanslı aktör de yetenekli demek değildir tabii. Hatta yeri gelmişken şanslı aktörlerin çoğu da yeteneksiz diyebilirim. Bu insanlar televizyonlarda tıpkı hepimizin olduğu gibi işler buldu. Kimilerimizin işi tuttu kimilerimizin tutmadı. Ben Türkiye’de tutan işlerin içerisinde yer aldım. Bu benim şansımdı. Benim gibi tanınan bir simanın Şehir Tiyatroları gibi beş liraya oyun oynayan bir kurumda olması demek, beni herkesin beş liraya izleyebilmesi demektir. Ben sosyalist biriyim, bunu da her zaman onurla söylüyorum. Çünkü bu toplumculuk demektir; toplumun her kesimini, her ferdini severim sadece başta insan oldukları için… Bir insanı sevmem için onun nereli olduğunun, hangi dine inandığının, hangi partiye oy verdiğinin, ten renginin, cinsiyetinin hiç bir önemi yoktur bende. Hayata böyle bakıyorum. Bu nedenle herkesin beş liraya tiyatro izleyebilme hakkı için orada durdum. Çok büyük paralar alıp da hiç bir iş yapmadan durmadım orada. Her sene en az iki oyun oynadım. O nedenle orada kalmayı kendimde hak olarak gördüm. Bu arada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim. Ben anti-devletçi  bir insan değilim. Devletin gerekliliğine her zaman inanırım. Devletin yapıları ve almış olduğu kararlarla ilgili sıkıntılarım olmuş olsa da, savunduğum şey kesinlikle devletsizlik değil. Şehir Tiyatroları Türkiye’nin mirası olan bir kurum. Ve orada tırnak içinde söylüyorum “benim tanınmışlığımda”, “benim bilinirliliğime” sahip aktörlerin de olması lazım. Hayatımın çok büyük bir bölümünü, 20 dakikada seslendirme stüdyosunda kazanabileceğim bir para için Şehir Tiyatroları’nda geçirerek harcadım ben. Harcamaya da devam ederim. Sadece 42 temsil yapmış olan “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyunumuz geçen yılın en çok izlenen oyunu oldu. Bir Shakespeare oyununu açık havada iki oyunda 12 bin kişiye izletmiş olduk. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu bilemezsiniz.

Bunları anlatırken bile gözleriniz parlıyor. Şehir Tiyatroları sizin için apayrı bir deneyim olmalı…

22 Ağustos’ta oynamış olduğumuz ikinci oyunumuzun perde arasında müthiş bir yağmur başladı ve o yağmur yağarken sahnenin yapısı gereği oyuncular ıslanmıyorlar fakat seyirci sırılsıklam olmuştu. Sahneye doğru yürüdüm ve bütün o yağmurun altında ıslanan tiyatronun kendilerine dağıttığı muşambalarla yağmurdan korunmaya çalışan seyirciye dönüp, (O anı sadece ben yaşadım, gerçekten çok yoğun, pahabiçilmez bir andı) “Tamam mı, devam mı?” diye sordum. “Hemen kesebiliriz oyunu, ıslanıyorsunuz.” dedim. Altı bin kişi birden alkışlayarak devam dedi. Bunları hangi parayla ölçebilirsiniz? Bu nedenle ben Şehir Tiyatrolu olmaktan, o tiyatronun bir çivisi olmaktan her zaman gurur duydum.

Sonucunun  böyle olacağını bilseydiniz bugün de aynı şekilde davranır mıydınız?

Aslında benim koymuş olduğum tepki insanların kafasında 10’a katlandı. Çünkü hayatı boyunca yapmış olduğunuz açıklamaları okumamış, dinlememiş insanlar. Başkaları sizin adınıza açıklamalar yapıp, sizin adınıza konuştuğunda, o açıklamaları sizin yapmış olduğunuza inanıyorlar. Sizin ne düşündüğünüzle, ne yazdığınızla ilgilenmiyorlar ama inanmak istedikleri kişinin sizin hakkınızda “böyle dedi” demesine inanıyorlar ve onların sizin hakkınızda söylediklerini hayatlarının ortasına koyuyorlar. O kültür de böyle bir kültür. Duyduğuna inanıyor, senin söylediğine inanmıyor.

O zaman çarpıtıldı mı sözleriniz?

Benim ‘ben buyum’ dediğim yerde bana “hayır sen busun” denildi. Evet, biraz da ben ne yaparsam yapayım onlar beni nerede görmek istiyorlarsa, oraya koyacaklardı. Ben bu güne kadar yaptığım hiçbir açıklamadan pişman değilim. Bugün adımı yazdığınız zaman karşınıza çıkacak -benim ağzımdan çıkmış- her bir açıklamanın gene altına imzamı atarım.

Sanat camiası size çok destek verdi. Hayal kırıklığına uğratan kişiler oldu mu?

Arkamda kim var kim yok, destekçilerim kimler diye düşünmedim hiç. Çünkü hiçbir zaman ben hiç kimseyle birlikte hareket ederek bir şey yapmadım. Kendim neye inanıyorsam onu yaptım. Başkaları da aynı şeyi yapmak istiyorsa birlikte yaptım. O yüzden kimse tarafından hayal kırıklığına da uğratılmadım.

 

“TİYATRO, KOLEKTİF YAPILAN BİR SANAT ESERİDİR.”

“Bir filmin en iyi oyuncusu olmaktansa iyi bir filmin ortalama bir oyuncusu olmayı tercih ederim, bu beni daha çok mutlu eder” demişsiniz, bunu açar mısınız?

Genellikle bizim mesleğimizde herkes işini çok iyi yapmaya çalışır. Aslına bakarsanız daha küçük bir roldü benim burada kastettiğim. Aslında bu söz şöyleydi: Kötü bir filmin baş rolü olmaktansa iyi bir filmin daha az replikli ikinci dereceden oyuncusu olmayı tercih ederim. Bir kere onu düzeltmek istiyorum. Benim anladığım şey bu. Sanat eserinin kolektifliğine inanırım her zaman. Bireysel sanat eserleri de vardır; heykel, resim, şiir, roman gibi ama tiyatro, kolektif yapılan bir sanat eseridir. Kolektif yapılan bir sanat eseridir sinema. Çok az kolektif yapılan sanat eseri vardır. Sahne ve gösteri sanatları, bale, opera, tiyatro, sinema… Bunlar kolektif yapılan işlerdir ve burada iyi yapılmış bir film, iyi yapılmış bir tiyatro seyircinin de oyuncunun da büyük kazancıdır. Bir oyunun sadece ve sadece benimle anılmasını istemem. O oyunun anılmasını isterim. Mesela “İstibdat Kumpanyası” böyle bir oyun. Bütün ödülleri aldım ama. “İstibdat Kumpanyası” diyoruz bakın. Kimse demiyor ki “Aaa Levent Üzümcü’nün oyunu. Herkes diyor ki “İstibdat Kumpanyası”! Benim hedeflediğim her zaman budur. Bir sanat eserini sanat eseri yapan, kolektif sanat eserini kolektif sanat eseri yapan budur.

“Kalabalıkların haklı olmadığını öğrendim” diyorsunuz. Neden?

Bakın şimdi şöyle bir örnek vereceğim size. 2. Dünya Savaşı ile 1. Dünya Savaşı arasındaki 18 yıllık zamanda, 1. Dünya Savaşı’nı kazanan ülkelerin kaybedenlere uygulamış olduğu bir takım yaptırımlar vardı. Doğadaki canlılar nasıl büyükten küçüğe birbirlerini ezerler, savaş makinalarında da aynı mantık işledi. Almanlar teknolojide ve mühendislikte o kadar ileri duruma geldiler ki çok küçük denizaltılar ve yaparak 2. Dünya Savaşı’nda o gemilerle bütün denizlerin hakimi oldular. Bunu kim yaptı? Alman mühendisleri yaptı. Dünyanın hala en iyi mühendisleridir kendileri, Japonlarla birlikte. Hala dünyanın en iyi makinalarını Almanlar ve Japonlar yaparlar. Bu adamlar bu kadar gelişmiş bir zekaya sahip olarak kendi ülkelerinin pimini çektiler. 1930’lu yıllarla başlayan bir deliliğe kendilerini kaptırıp en son yüzde 97-98’lerle yapılan oylamalarda Hitler’i desteklediler, sonucunu hepimiz biliyoruz dünya tarihinde. Her zaman için adaletin evrensel ilkelerine inandım. Olması gerekliliğine inandım. Adaletin, evrensel doğruları vardır bunlar olduktan sonra bir de neye ihtiyacınız var; onu yürütecek cesur insanlara ihtiyacınız var.

Uzun süre dizilerde rol almıştınız. Şimdi teklif mi gelmiyor yoksa siz mi istediğiniz gibi bir proje bulamıyorsunuz?

“Güldürme beni kuzen!” (gülüyor) Tabii sen bu espriyi bilmezsin ama bizim gençliğimizde “Tuhaf İkili” diye bir dizi vardı. Oradan dilimize yapıştı. Sen de güldürme beni kuzen! Bu bir sermaye çarkı ve bu çarkın içerisinde bu sermayeyi eleştiren insanların barınmasının mümkünü yok! Onun için bugün benim bir televizyon dizisinde oynamamın çok imkanı yok. Seyircilerimizden özür dileriz…

Hayatta olmak istediğiniz yerde misiniz?

Her zaman ailem olsun isterdim. Mutlu olmak ister miydim? Kim istemez! Genel olarak bakıyorum, ülkem ile ilgili mutsuzluklarımı bir kenara bırakırsak iyi miyim? Evet, iyiyim. Ailemle mutluyum, sevdiğim işi yapıyorum. Sahnede olmaktan mutluyum. Arkadaşlarımla olmaktan mutluyum. Sizin gibi değerli insanların gelip benimle röportaj yapmasından, fikirlerime önem vermesinden, anlattıklarımdan etkilenmesinden mutluluk duyuyorum. Çünkü benimle aynı dünyaya inandığınız gözlerinizden görüyorum, bu da yalnız olmadığımı hissettiriyor. Tıpkı ben size nasıl hissettiriyorsam. Ve yani niçin olmasın? İstediğim yerdeyim. Çalışmayan bir kadınla asla evlenmezdim. Eşimin mesleğinin olması ona olan saygımı arttırıyor. Çocuk isterdim, iki oğlum var.

 

“GENİŞ AİLEMLE BİRLİKTE YÜRÜYEBİLMEK İSTİYORUM.”

Ada ve Batu adında iki oğlunuz var. Onların geleceği ile ilgili bir hedef var mı? Tiyatrocu ya da sanatçı olmasını ister misiniz?

Öncelikle adam olmalarını isterim. Yaptıkları mesleğin de, hayattaki tüm seçimlerinin de temelinde yatan şey karakterleri ve adam olmalarıdır. İyi birer insan, vicdanlı olmalarını isterim. Haksızlıklara karşı duruşları olsun isterim. Bugün sana yapılan haksızlık yarın başkasına, bugün başkasına yapılan haksızlık yarın sana yapılacaktır, bunu bilebilecek erdemde olmalarını isterim. Seslerini duyursunlar isterim. Meslekleri ne olursa olsun ama böyle olsunlar.

Nasıl bir baba, nasıl bir eşsiniz?

Şunu biliyorum ki, bir çocuğa neyi söylerseniz söyleyin o çocuk onu yapmaz. Yani siz yataktan kalktığınız bir halde, çıplak ayakla, pijamalı, mutfakta su doldururken aynı şekilde kalkmış olan oğlunuza “Oğlum git çoraplarını giy” dediğiniz zaman o bir anlam ifade etmez. Siz hayatınızla bir şeyler öğretmeli, onların yapmasını istediğiniz şeyleri önce siz yapmalısınız ebeveyn olarak. Ben de onlara kendi hayatımla örnek olmaya çalışıyorum. Şunu da biliyorum ki, çocuklar sizi dinlemez. Eğer bir çocuk anne-babasını dinliyorsa onda bir sorun var demektir (gülüyor). O yüzden özgürlüklerine saygı duymak, onları özgür bırakmak da önemli.

Peki, eş olarak?

Sorduğunuz soruların muhatabı ben değilim aslında. Nasıl bir koca, nasıl bir baba? Anlayışlı olmaya çalışıyorum ama ne kadar olduğunun ölçümüne eşim karar verir. Ama eşimle iyi olmamızın nedeni, kendimi ona en iyi şekilde ifade etmeye çalışmam. Bu nedenle aramızda konuşarak çözülemeyecek hiç bir şey olmadı, olmuyor. Herkesin elinden geldiğince bir işi var. Limitlerimi sahne üzerinde mesleğimle ilgili ne kadar zorladıysam belki de onun bin katı on bin katı zorluyorum daha iyi bir baba ve eş olabilmek için. Çünkü kolay değil hayatta bunlar. Hayat kolay değil! Bir erkeğin hayatı şuna benzer; akıntıya karşı yüzersin bir balık gibisindir ama bazen akıntıya karşı demek sadece olduğun yerde olabilmek için çaba göstermek demektir. Bunun bile ne kadar büyük çaba istediğini fark ettiğin anda ya yüzmeyi bırakırsın ve akıntı seni sürükler ya da ne olursa olsun akıntıya karşı yüzmeye devam edersin. Ben o akıntıya karşı yüzmeye çalışan balığım işte…

Oynadığınız rollerden en çok size keyif veren hangisi? En sevmeden oynadığınız rol?

Uzunca bir süredir rollerimi kendim seçebilecek durumdayım. Benim seçimimle olduğu için hepsi keyifle oynandı. Ama “Abim”in benim için yeri ayrıdır. Sevmeden oynadığım bir rol olmadı.

Gelecek ile ilgili planlarınız neler?

İyi ve onurlu bir şekilde yaşamaya devam etmek. İnsanlara ulaşabilmek, oyunlarımla… Elimden geldiğince… Ailemle, geniş ailemle birlikte yürüyebilmek istiyorum. Kocaman bir aileyiz biz, çok büyük. ÇOK!

Bir önceki yazımız olan Feryal Gülman :”EVLİLİĞİM İLE İLGİLİ PİŞMANLIK DEMEYELİM AMA HAYAL KIRIKLIKLARIM VAR.” başlıklı makalemizde feryal gülman, feryal gülman röportaj ve feryalgülman röportaji intowndergisi hakkında bilgiler verilmektedir.